Fitoterapi ve Tarihçe

  • Anasayfa / Genel / Fitoterapi ve Tarihçe
Fitoterapi ve Tarihçe

Fitoterapi ve Tarihçe

Prof. Dr. Murat Kartal

Fitoterapi ve Tarihçesi

İnsanlar bitkileri binlerce yıldır tedavi aracı olarak kullandılar ve kullanmaya devam etmektedirler. Bazı eski uygarlıklar için tıbbi bitkilerin sağladığı şifanın büyülü ve doğaüstü bir unsuru vardı. Şifalı bitkiler, bazı insanlar için sihirli-dini bir anlama sahipti. Fitoterapi uygulamalarının tarihçesine bakıldığında Mezopotamya’da başladığı ve buradan dünyaya yayıldığı görülür. Mezopotamya’da bulunan tabletlerde bitkiseltedavilere ilişkin bilgiler yer almaktaydı. Fitoterapiye dair eski Mısır, Çin, Yunan, Hindistan medeniyetlerinde geniş bir tarihsel literatür bulunmaktadır. İslam medeniyetinde ise, İbn-i Sina’nın Avrupa üniversitelerinde yüzyıllarca okutulmuş olan kitabı Al Qanun Fi Al-Tibb günümüze halen ışık tutmaktadır.

1873 yılında Mısır’da, En eski Tıp Yazması M.Ö. 1600 tarihli Ebers Papirüsü bulunduktan sonra çok uzun yıllardır bitkilerin tedavi amaçlı kullanıldığı kanıtlandı. Truva Savaşı sırasında (MS 1200), Achillea millefolium bitkisi yaralı askerler üzerinde kanamayı durdurmak ve yaraları iyileştirmek için kullanılmıştır.

Adana-Kozan’da doğmuş Pedanius Dioscorides (M.Ö. 100), De Materia Medica adlı eseri, antik çağın en önemli farmasötik kitaplarından biri. Elyazmasında sadece kendi gözlemlerinden değil, Mısır, Sümer, Çin ve Yunan kaynaklarından aldığı tıbbi reçetelerden de yararlanmış. Dioskorides tabii bitkileri, en temel en basit sınıflandırma sistemine göre tanımlamış. Birinci kitapta aromatik bitkiler var; merhem yapmak için kullanılan yağ üretenler ya da reçine üretenler, kokulu olmasa da etli meyveleri olanlar var. İkincisinde hayvanlardan elde edilen ilaçlar; süt ve süt mamülleri, hububat ve sebzeler; üçüncü ve dördüncü ciltlerinde ise kökler ve çeşitli köklerin usareleri, yapraklar ve tohumlara yer verilmiş. Beşinci kitapta ise üzümler, şaraplar ve minerallere yer verilmiş.

18. yüzyılda farmakognozi bilimi (“farmakon” = ilaç ve “gnosis” = bilgi) oluşturuldu. Farmakognozi; Bitkilerden kaynaklanan bileşiklerin tanımlanmasında ve ekstraksiyonunda görev alan ve bunların fiziksel-kimyasal, biyolojik aktiviteleri ve farmako-toksikolojik özelliklerinin araştırılmasından oluşan multidisipliner bir bilimdir.

19. yüzyılda, tıbbi bitkileri ikincil bir plana bırakarak, birçok ilacın endüstriyel üretim ve sentez süreçlerinde büyük bir gelişme oldu. Bununla birlikte, 1970 yılından itibaren, tıp dergilerindeki yeni fitoterapötiklerin sayısı artarak, bu tür ilaçların yine önemli bir terapötik madde kaynağı olduğunu kanıtladı. Sentetik ilaçların kullanımlarına bağlı oluşan yan etkiler ve kontrendikasyon durumları dolayısıyla bitkisel ilaçlara olan talep yeniden artış göstermiştir. Bitkisel ilaçlar, yalnızca kolayca bulunabildikleri ve ucuz oldukları için değil aynı zamanda tarihi ve kültürel aşinalıkları nedeniyle de insanların ilgisini çekmektedir.

Yunanca kökenli bir terim olan Fitoterapi, bitki anlamına gelen “fito” ve tedavi, bakım anlamlarına gelen “terapi” kelimelerinin birleştirilmesinden oluşmuştur. Fitoterapi’nin temel ilkesine göre hastalıkların tedavisinde ve hastalıklardan korunmada bitkiler ile onların çeşitli kısımları ve preparatları kullanılır. Fitoterapi temel bir tedavi yöntemidir, birçok hastalığın tedavisinde başarıyla uygulanmaktadır. Halk tarafından bilinen yanlışlardan bir tanesi de bitkilerin kullanımı sonucunda her koşulda hiçbir yan etki oluşturmayacakları düşüncesidir, burada dikkat edilmesi gereken husus hastalıkların tedavisinde kullanılacak bitkisel ürünleri ilaç gibi değerlendirmek olmalıdır. Bitkilerin üretimleri sırasında kalite kontrollerinin çok iyi yapılması, kullanılırken de dozu, kullanım süresi, yan etkileri ve kullanılmaması gereken durumları çok iyi bilinmelidir. Bu sebeple bilinçsizce aktarlar tarafından verilen, üretim zamanı tam olarak bilinmeyen yanlış dozda veya yanlış hastaya kullanması söylenen bitkiler hastalar için çok büyük risk teşkil etmektedir.

Tıbbi bitkiler; hastalıklara karşı sinerjistik etkiler göstererek daha güçlü bir şekilde mücadele edilmesini sağlar. Bitkiler; amino asitler, proteinler ve karbonhidratlar gibi önemli pek çok birincil metaboliti ve alkaloidler, terpenoidler, fenilpropanoidler, poliketidler, flavonoidler gibi çok sayıda sekonder metaboliti üretir. Bu bileşenlerden bazılarının birlikte çalışmasına bağlı olarak bitmiş üründe sinerjik bir etki elde edilebilir. Bu sayede beklenenden çok daha güçlü bir etki veya yeni bir endikasyon rastlanabilir. Örneğin Panax ginseng bitkisinin köklerinde, 200’den fazla bileşik tespit edilmiştir. Bu bileşikler; yorgunluğun giderilmesinde, zihinsel ve fiziksel yeteneklerin geliştirilmesine ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlamada etkilidir. Ginseng’in gösterdiği bu farmakolojik aktiviteler ginsenositlerin ve polisikkaritlerin bir arada gösterdikleri etkiye bağlı olarak oluşur.

Bitki bileşenlerinin insan biyolojik sistemi ile daha iyi uyumluluğa sahip olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple de son yıllarda sentetik ilaçlara oranla bitkisel ilaçlar daha çok ilgi görmektedir.  Özellikle de son yıllarda, çok sayıda tıbbi bitkinin farmakolojik özellikleri ve kullanımları hakkında çeşitli araştırmalar, klinik çalışmalar ve formülasyon geliştirme araştırmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların sayısı gün geçtikçe de artış göstermektedir. Fitoterapi bu anlamda binlerce yıldır süre gelen tecrübelerin, bilim ile birleşmesini sağlaması yönüyle oldukça özeldir.

Batı ve Doğu Tıbbında fitoterapi ürünlerinin geleneksel kullanımlardan türetilen çok bileşenli preparatlar, potansiyel yeni farmasötik ürünler olarak uzun süredir kullanılmakta ve değerlerini korumaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün Geleneksel -Tamamlayıcı tıp alanındaki politika ve bakış açısı ile bütün Dünya ülkelerinde geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin ruhsatlandırılması için uyumlaştırılmış kılavuzlar hazırlanmış ve kolaylık sağlanmıştır. Bununla birlikte, geleneksel kullanımlardan kaynaklanan değerli bilgiler ve modern bilimsel gelişmelerin birleşimine dayanan yenilikçi ve yeni endikasyonlara sahip bitkisel ürünler için özel bir düzenleme hala eksiktir.

 

Prof. Dr. Murat KARTAL

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir